The Hundred-Foot Journey Mutfak Aşkı mı? Aşk Mutfağı mı?
The Hundred-Foot Journey, yemek pişirme tutkusu etrafındaki bir peri masalını anlatan bir film. Filmin yönetmeni Lasse Hallström daha önce de Fransız mutfağına dair bir film olan Chocolat’ı yönetmişti.
The Hundred-Foot Journey’de genç bir Hintli, Hassan Kadam’ın öyküsünü izliyoruz. Hassan’ın küçüklüğünden beri en büyük tutkusu yiyecekler ve yemek pişirmektir. Bu konuda üstün yetenekleri vardır. Babasının tüm itirazlarına rağmen tutkusunun peşinden giderek güney Fransa’nın yolunu tutar. Onu yönlendirense, yemek pişirmeyi ve yiyecekleri öğrendiği ama artık hayatta olmayan annesinin ruhudur. Film bizi meyve ve sebzelerin renkli evreninde dolaştırıyor. Bu evrende birkaç tane aşk öyküsü anlatıyor. Ben izlerken çok keyif aldım. Yemek pişirme sanatına dair çok eğlenceli bir filmdi. Helen Mirren yine muhteşem bir oyunculuk çıkarmış. Filmi izlerken bir yandan da günümüz yemek pişirme sanatına dair bilgimizi tazeliyoruz. Geleneksel ile yeninin buluşması.
Biraz Aşk… Biraz Bilgi
Birisi size “Sanat nedir?” diye sorsa ne olurdu? Büyük bir olasılıkla bu soruya doyurucu bir yanıt veremezdiniz. Bir araba tamircisinin ne yaptığından oldukça emin gibiyizdir… Peki ya söz konusu olan bir sanatçıysa? Sanat bir zamanlar daha düz bir faaliyet olsa da, artık öyle değil. Sanatın icrası ve sergilenmesi ve sanat hakkında yazmak geçtiğimiz yüzyılda özellikle problematik hale geldi. Modern ve güncel sanatı işleyen sanat tarihi derslerini ilk kez alan başlangıç seviyesindeki öğrenciler, soyut sanat, popüler sanat, hiperrealizm [aşırı gerçekçilik], kavramsal sanat ve postmodernizm gibi kavranması zor üsluplar ve yaklaşımlardan kaçınılmaz olarak afallar –üstelik bunlar sadece birkaçıdır. Bazen öğrenciler –ispatlanması gereken bir şey olduğuna inandıkları– yeteneğe dair bir kanıt bulamaz, bazen de konu öyle kafa karıştırıcı (veya öyle aptalcadır ki) öğrenciler onu açıklamak için ne yapacağını bilemez halde kalırlar. Ama öte yandan, çoğunlukla da sanatın ne ifade ettiği veya niçin yapıldığı konusunda tam bir fikir birliği olmadığına, sanatın son derece öznel ve gizemli bir şey olduğuna inanırlar. Verilen çok yaygın bir karşılıksa şudur: “Senin fikrin de ancak benimki kadar iyi!”
Aslında “sanat” ve bazen ona eşlik eden “güzellik”, hiçbir zaman basitçe tanımlanabilen konular olmamıştır. Bununla birlikte, tarih boyunca düşünürler ve sanatçılar, sanatı ve güzelliği tanımlamaya ve değerlendirmeye çalışmıştır. Modern sanat tarihi öğrencisi, tanım problemine son derece istikrarlı yaklaşımlar olduğunu görecek ve bir anlayışa ulaşmaya yönelik bu girişimlerin de, sanat tarihine ilişkin mevcut öğretme ve yazma pratiğindeki gelişmelerle ilintili olduğunu keşfedecektir.
Aşk, bazen gerçek bir peri masalıdır
Grace Kelly – Prens Rainier
Monaco Prensi Rainer’in, Hollywood prenseslerinden Grace Kelly ile aşkı, “evlilik aşkı öldürür” diyenlere ve üç yaramaz çocuğa inat, hiç tükenmedi. Yirminci yüzyılın peri masallarından biri olarak, çeyrek asırdan uzun bir süre, yaşandı ve bitti. Masalın bittiği yer, Monaco – Fransa karayoluydu. Bu, aynı zamanda, Grace Kelly’nin bir zamanlar Cary Grant’la oynadığı bir filmde, rol icabı, deliler gibi araba kullandığı yoldu.