Chili Sos Nasıl Yapılır?
Haftaya Chili Sos Nasıl Yapılır ile ilgili güzel bir tarif gelecek. Siz siz olun, “Sızma”dan şaşmayın.
Altmışların sonlarında Fransız sosyolog Jean Baudrillard, göstergenin yapısal-dilsel alanının Marksist bir analizine girişti ve ideolojinin anlamın kontrolünde olduğunu ileri sürdü. The System of Objects (1968) ve The Society of Consumption’dan (1970) itibaren bu projeyi, For a Critique of the Political Economy of the Sign (1972) ve The Mirror of Production (1973) çalışmalarında geliştirmeye devam etti.
Baudrillard’ın bu değişikliğe ilişkin en çarpıcı ifadesi, “göstergenin mübadele değeri” açıklamasıdır ve mübadele değerinin artık metalar yerine, örneğin şirketlerin logosu gibi temsillere geçtiğini belirtir. Bu değişim üzerine düşünen Baudrillard, simülakr, yani gerçekliğin yerini temsilinin almasına odaklandı.
En sevdiği örneklerden biri Disneyland’dı ve “The Precession of Simulacra”da şöyle yazmıştı: “Disneyland, ‘gerçek’ ülkenin, ‘gerçek’ Amerika’nın bir Disneyland’a benzediğini gizlemeye yaramaktadır. Bu durum sıradan gündelik yaşantısının bir hapishaneyi andırmadığını gizlemeye çalışan toplumsal bir yapının hapishaneler inşa etmesine benzemektedir.”
Baudrillard meta ile göstergenin artık bütünleştiği ve söylemde anlamların mübadelesini sağlayan bir “kod”un bunu olanaklı kıldığı kanısındaydı. Baudrillard nesnelere büyülü bir değere sahipmiş havası veren “meta fetişizmi” fikrinden hoşnut değildi; bunun yerine, nesnelerin soyutlanarak göstergeye dönüştürüldüğünü ve söz konusu “kod”un yönetimindeki anlam mübadelesine dâhil edildiğini öne sürüyordu.
Baudrillard’a göre, göstergelerin nesneleri “mübadeleye” hazırlamak için anlama dönüştürerek yok etmesi veya bozması her yerde vuku bulur, hatta göstergelerin çoğalıp fizyolojik tözün yerini aldığı bedende bile. “Kültürel düzeni bedene yeniden yazan” dövmeler, ayak bağlama, göz farı, rimel, takı ve mücevherler… bunların hepsinin gösterdiği şey şudur: “Erotik, homojen bir göstergeler sisteminde erojenin yeniden tescillenmesidir.”
Prince, Pop Art’ın yücelttiği ünlüleri değil, sıradan insanları yeniden çerçeveye alır ve bunu, bir yüceltme veya eleştiri tescilinden ziyade, bir sınama biçiminde yapar –bu tür modellerin bizi ikircikli bir şekilde ne denli cezbettiğini sınıyordur.
Prince
Fotoğrafçılığı kullanan diğer postmodern sanatçılar gibi Prince de dizisel yapıtlar üretir, zira sadece dizisel bir yapı, Prince’in ilgisini çeken yineleme ve farklılık oyununu mümkün kılabilir. Prince 1981’de yarı mitsel hayat tarzlarını işleyen iki farklı reklamın imajlarını yeniden fotoğraflamaya girişir. Birincisi, atına binmiş kovboy imajının kullanıldığı ve sigara içmeyi maço erkeklikle ilişkilendiren ünlü Malboro reklamıdır.
Prince reklamdaki Batılı kovboy imajını yeniden fotoğraflayarak hem cezbeden hem de kuşku uyandıran abartılı bir katalog hazırlar. İkinci çalışmasındaysa, deniz tatili reklamlarını işler; yani, cinsel haz ile aile hayatını bir şekilde yan yana getiren o bildik ütopyayı ele alır. Prince’in uyarlamasında, plajdaki tatilciler, arka planda güçlü güneş ışığıyla (ters ışıklı) çekilmiş, tanecikli siyah beyaz fotoğraf karelerinde, bir tatil gününü sanki nükleer bir felaket yaşıyormuş gibi deneyimlemektedir. Prince bu tür çalışmalarla genelde orta sınıfa dair toplumsal konulara yönelmiştir.
Reblogged this on Mutfak radyosu.