John Coltrane
John Coltrane caz tarihinin en ilginç simalarından birisi. Sadece ilginç değil, aynı zaman da en önemli saksafoncularından biri. Duygu onun için hep ön planda. Kendisi de aşırı spiritüel bir kişilik ayrıca. Eski okumalarımdan anımsadığım kadarıyla, aşırı ketum, içine kapanık bir kişiliği var. Sürekli bir arayış içinde sanki; hep saf duygunun peşinde. Bu arayış onu müzikte, kişisel yaşamında “uzun” bir maceraya çıkarıyor. Sanatta, kişisel yaşamında hep bir saflık arayışı içinde. Bebop’tan free jazz’a, Hristiyanlık’tan İslam’a, Zen Budizm’den, Amerikan Yerlilerin dinlerine. Amerikan Başkanlığına aday listeleri için ismi bile geçiyor. Afrika Ortodoks Kilisesi onu Aziz ilan ediyor. 2007’de özel bir Pulitzer Ödülü kazanıyor. Caz sahnesinden birçok sıra dışı sanatçı geldi geçti, ama Coltrane de aralarında başı çekiyor kesinlikle.
Coltrane doğumundan itibaren hep müziğin içerisinde oldu. Babası birçok enstrümanı çalabilen amatör bir müzisyendi. Oğlunun da enstrüman çalmasına önayak oldu. Coltrane liseyi doğduğu yer olan North Carolina’da bir müzik okulunda okumuştur. Daha sonra alto saksafonda yoğunlaştı. 1938 yılının sonlarından başlayarak birkaç ay içerisinde teyzesi, büyükannesi ve dedesi ve son olarak da babası ölür. İkinci Dünya Savaşı’na Amerikan Deniz Kuvvetleri bünyesinde Hawaii’de katılmıştır ve orada da çalmaya devam etmiştir. Savaştan sonra Eddie Vinson Band’de tenor saksafon çalmaya başlar. O günler için şöyle demektedir: “Benim için daha geniş bir dinleme alanı açılmış oldu. Bu sayede 40’larda yapılan birçok şeyi anlama fırsatım oldu. Çünkü önceleri onları sadece duygusal anlamda hissedebiliyordum.”
Eski eşi Naima için bestelediği aynı isimli şarkıda…
Reblogged this on Mutfak radyosu.