Aşk, sevdiğini taşıyabilmektir

Paylaşmak güzeldir

Aşk, sevdiğini taşıyabilmektir

Greta Garbo – John Gilbert

Amerikalı aktör John Gilbert sessiz sinema döneminin starlarından biriydi. Büyük aşkı Greta Garbo da sesli dönemin ilk starlarından. İlk sesli filmi, “Garbo konuşuyor” ilanlarıyla duyurulan İsveçli aktristin bu büyük başarısı, yeni döneme uyum sağlayamayan Gilbert için taşıması zor bir yük oldu. Gilbert’ın kayıp giden şöhreti beraberinde büyük bir aşkı da götürdü. Garbo’nun şöhreti altında ezilen Gilbert, onu terk etti. Oysa Garbo için Gilbert her şeyden önemliydi. Nitekim giden sevgilinin ardından, her şeyden elini eteğini çekti ve ömrünün sonuna kadar büyük aşkının anılarıyla yaşadı.

Leo (John Gilbert) kisses Felicitas (Greta Garbo) in Flesh and the Devil (1926)

Greta Garbo – John Gilbert

Greta Garbo (d. 1905 – ö. 1990) Holywood’un sessiz film döneminde ikonlaşan İsveç doğumlu film aktrisidir.

Metro-Goldwyn-Mayer ve Hollywood stüdyo sistemlerince yaratılan en gizemli ve en iyi sinema oyunları arasında anılan Garbo, “unutulmaz sahne performansları için” 1955 ”Akademi Onur Ödülü”nü almış ve Amerikan Film Enstitüsü tarafından hazırlanan En Önemli 50 Beyaz Perde Efsanesi listesinde en önemli beşinci kadın yıldız olarak yer almıştır.

John Gilbert (asıl adı John Cecil Pringle; d. 1899 – ö. 1936) Amerikalı aktör, senarist ve yönetmen. Sessiz film döneminde ünlendi ve kısa sürede büyük aşık imajıyla en büyük jönler kervanına katıldı. Kariyerinin zirvesinde, Gilbert yine sesiz film döneminin ünlü figürlerinden Rudolph Valentino’ya rakip oldu.

Gilbert’in popülerliği sessiz filmlerin tarihe gömülmesiyle birlikte azaldı. Her ne kadar önemli bir aktör olarak kabul edilse de, sessiz filmden sesli ilme geçiş ona yaramadı ve aynı popülerliği yakalamadı. Ama bu onun oyunculuğundan ziyade Hollywood yapım şirketlerinin politikasının sonucuydu.

 

Kısa kısa…

Zihin-ekran kavramına en yakın film, doğası gereği, sessiz filmdir. İçinde hiçbir konuşmanın yer almadığı, sözsüz/sessiz bir film, örneğin mesajların cümleler biçiminde formülleştirildiği tiyatro oyununa kıyasla, çok daha geniş bir görsel ifadeler spektrumunu kapsayan bir söylem geliştirir. Sesiz filmde baskın olan, imgeler (görüntüler), jestler ve hareketlerdir. Sesli filmin olanaklarını öğrendiklerinde bazı sessiz film yönetmenlerini altüst eden varoluş korkusu, konuşmanın işin içine girmesi sonucunda sessiz filmin içkin ifade olanaklarının otomatikman azalacağı varsayımına dayanıyordur. “Sinemanın bir tür tiyatro oyununa indirgenmesi”nin sinemanın benzersiz görsel kalitesini zayıflatacağına duyulan korkuydu bu, aslında.

 

Dolayısıyla, hiçbir sesin işitilmediği bir filmde, hareketli görüntülerin bir rüya etkisi yarattığına sık sık dikkat çekilmektedir. “Konuşma içermemek” ve “bir rüyayı andırmak” büyük ölçüde birbiriyle bağdaşan niteliklerdir. Kuklaların Hayatı’nda Bergman, altı sayfalık bir senaryo yazarak hazırladığı, “sesli” bir kendi kendine konuşma için bir rüya sekansı oluşturmuş ve bunu, saf bir görsel deneyime aktarmıştır. Vlada Petric bu sahne için şöyle der: “İmgeler bütünü, gerçek, ‘elle tutulur’ bir sinemasal uzam yaratan kendi fenomenolojik düzleminde rüyamsıdır; öylesine güçlü bir görsellik taşıyordur ki içinde hiçbir ses içermez; iki sevgili dudaklarını oynatır ama konuştukları sözleri işitmeyiz. Her ne kadar, insanların konuşmalarını işitmiyor olsak da, tıpkı rüyalarımızda olduğu gibi, ne söylediklerini yine de biliriz.” Her ne kadar, “ses içermiyor olmak” “konuşma içermiyor olmak” ile aynı şey değilse de, bu iki sessizlik tipinin temelde bir benzerliği vardır.

Paylaşmak güzeldir

Leave a Comment