Rita Hayworth – Orson Welles
Sinemanın dahi çocuğu Orson Welles ile Hollywood’un en ünlü kızıl dilberi Rita Hayworth arasındaki aşk bir iddiayla başlamıştı. Orson , arkadaşları ile Rita’yı tavlayacağına dair iddiaya girmiş ve sonuçta hem 2.000 Doları hem de Rita’nın gönlünü kazanmıştı. Çocukça bir oyundan büyük bir aşk doğmuş gibiydi. Ama belli ki birbirlerinin erişilmezliğine aşıktılar. 5 yılın ardından evliliklerini bitirdiklerinde kimse buna şaşmadı.
Film Bir tutkudur
Filmleri hayatımıza katarız. Filmler yaşadıklarıma eklenen fragmanlardır, hafızamın destesine eklenen ve geleceğe dair bir şey söylemeyen iskambil kâğıtlarıdır. Tıpkı değerini ancak benim bileceğim, müthiş etkileriyle karşılaştırılamayacak içeriklere sahip çocukluk anıları gibi.
–Stanley Cavell
Bilgi notu
Hölderlin’in şiiri “Şiirsel Yaşıyor İnsan Yeryüzünde” üzerine denemesinde Heidegger, yeryüzünde her türlü şiirsel yaşamanın eylemle değil rüya ile belirlendiğini yazar. Şairler, edimde bulunmak yerine, düşlerler (“stat zu wirken, traumen sie”). Yeryüzünde yaşamak, yeryüzü ile gökyüzü arasında vuku bulur ama her ikisine de yayılan uzamın gerçekçi ölçümüne dayanmaz. Heidegger’e göre, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki uzamın algılanma sürecinde düşsel bir uğrak devreye girer; bu rüya uğrağı, algılamayı “yaşıyor olmaya” dönüştürür.
Heidegger’in “ölçülemeyen” uzamının, “bir rüya uzamı” olduğu söylenebilir mi peki? Öyleyse, her şeyden önce bu rüyanın niteliğini saptamamız gerekecektir. Yeryüzü ile gökyüzü arasındaki uzamın rüyası, “bir şeyin” rüyasıdır, rüyası görülmeden önce bilinen bir niceliğin anlamıdır. Bu önemlidir ve Heidegger’in, “uzam rüyası görenler” şairlerdir, fikrine dayanıyordur. Ama şairin amacı da basitçe arzularının dünyası olan bir dünyayı “düşlemek” olmadığından, “düşsel arzular” da bu anlamda şaire yardımcı olamazlar. Şair daha ziyade “gerçek” dünyayı düşsel bir şekilde, bir rüya gibi görmeyi istiyordur: dünyayı görmek, ancak bu şekilde, “yaşamak” haline gelir.
Oysa sadece düşlemeyi sahiden “istediği” şeyi düşleyen ve bu anlamda ne “şiirsel” ne de “yaratıcı” olan “düşleyen kimse”, kendine ait resimsel (pitoresk) bir “düşler dünyası” ya da belki de bir idil yaratıyordur. Yeryüzüyle ve gökyüzüyle sınırlı bir dünya düşlemeyecektir (yaratmayacaktır) asla. Heidegger –Nietzscheci bir edayla– şiirin modern, sözüm ona “kültürlü” insanlarca “idilimsi [şairane] kullanımına” veryansın ettiğinde, “düşler dünyası”nın bu negatif yönünün farkındadır. Aynı şeyler, “bu” insanların uzam kullanımı için de geçerlidir.