Gilles Deleuze – Hayat bir zaman akışı… bir oluştur.
Gilles Deleuze Türkçe çevirilerine bir göz atalım. Hayat bir zaman akışı veya bir oluştur: bir etkileşimler veya algılar bütünüdür. Her algı kendi dünyasına açılır. Tüm bu dünyaların üzerinde ve ötesinde sanal bir bütün vardır. Sinemada dünyanın algılanışını sabit ve düzenleyici bakış açısından kurtarırız. Sinemanın ilk yıllarında hareket-imaj ile yaparız bunu. Bir noktadan diğerine hareket eden cisimler yerine, hareketin kendisini görürüz. Görüntüler artık mantıksal bir çerçeve oluşturmak amacıyla birleştirilmez. Akıldışı kurgularla bize zamanın kendi imgesi sunulur. Bu zaman ise bir noktadan diğerine doğrusal bir ilerleme değildir. Dallanıp budaklanan, farklılaşan bir oluştur. Bu nedenle, sinema düşünceyi hem kendi sabit imgelerinin hem de dünyanın sabit imgelerinin ötesine taşıma gücüne sahiptir. Bu bize bir varlığa ait olmayan imgeler düşünebilme olanağını verir.
Ayrıntılı bilgi: Doğu Batı
Ayrıntı
Deleuze’ün tüm çalışmasına yayılan ve zaman felsefesini bir etiğe bağlayan kilit fikirlerden biri de makine kavramıdır. Bu bölümde Deleuze’ün hiçbir temeli veya kuruluşu olmayan bir oluş ve zamanı düşünebilmek için hümanist ve organikçi modellerden nasıl ayrıldığına bakacağız. Bu Deleuze’ün sinemaya dair içgörüleriyle örtüşüyor çünkü sinema zaten “makinemsi” bir oluş –insan gözünden ve konumlanmış bir gözlemciden özgürleşmiş bir imgeler dizisi. Deleuze etiği yeniden-düşünmek için makine kavramından yararlanır. Düşünmeye ön-varsayılan bir bütünden yola çıkarak başlama eğilimindeyizdir: örneğin insan, doğa veya özgül bir amaçla etkileşimde bulunan bir evren imgesi gibi. Bu etiğimizin tepkisel olmasına yol açar: etiğimizi önceden-verilmiş bir bütünlük temelinde biçimlendiririz. Oysa makine etkin bir etiğe olanak tanır çünkü burada bir niyeti, kimliği veya amacı ön-varsaymayız.
Deleuze’ün kameraya atfettiği önemi zaten biliyoruz; kamera bir makine olarak önemlidir çünkü insan düşüncesinin ve hayatının nasıl olduğunu ve insani-olmayan şey aracılığıyla nasıl dönüştüğünü gösterir. Deleuze ve Guattari makinenin bir metafor olmadığında ısrar ederek, temsil edici dil modelinden uzaklaşırlar. Eğer makine kavramı bir metafor olsaydı, bu durumda hayata olduğu haliyle sahip olduğumuzu ve hayatı tahayyül etmek, temsil etmek veya resmetmek için bir makine biçimine sahip olduğumuzu söyleyebilirdik. Ama Deleuze ve Guattari’ye göre bağlantıları dışında var olan bir hayat yoktur. Yalnızca temsillere, imgelere veya düşüncelere sahibizdir çünkü yalnızca “makineyi andıran” bağlantılar vardır: göz ışıkla bağlantı kurar, beyin bir kavramla bağlantı kurar, ağız bir dille bağlantı kurar. Hayat durağan bir dış dünyayı temsil eden ayrıcalıklı bir noktanın –“insan”ın kendi içine kapalı zihni- etrafında dönmez. Hayat diğerleri arasında (gelişkin) bir makine olan zihin veya beyinle birlikte makineye özgü bağlantıların üremesidir.
Ne felsefe ne sanat ne de sinema dünyayı temsil eder; bunlar hayatın hareketinin olmasına aracılık eden olaylardır. Felsefeyi ve sanatı etkin kılan yalnızca dış olayların sebebiyet vermesi sonucu mekanik olarak olma kapasiteleri değil, ama makinesel olarak olma kapasiteleridir. Bir mekanizma yalnızca rölantide çalışan, kendisini asla dönüştürmeyen veya üretmeyen kendi içinde kapalı bir harekettir. Makineyi andıran bir oluş kendisini dönüştürüp en üst düzeye çıkarmak için kendisi olmayan şeyle bağlantı kurar. Önceki bölümde de gördüğümüz üzere, sinema ve zaman-imge örneğinde insan gözü kameranın gözüyle bağlantı kurar; bu daha sonra insanın ötesinde algılar veya imgeler yaratır.
1 thought on “Gilles Deleuze: Hayat bir zaman akışı… bir oluştur.”